sadsad x
asdasd
TEKBİR KARŞITLIĞI NEDEN?

TEKBİR KARŞITLIĞI: NEDEN?

Öteden beri yaşadığımız toplumda, İslâma dair bazı temel esaslardan ve/veya temel kavramlardan bilhassa bir kısmı hakkında alerjisi bulunan kimi kesimler var olagelmiştir. Halen de vardır. Bunlardan İslâm karşıtı olduğunu açıkça ilan eden de vardır, niyetini stratejik bakımdan uygun görmediği için açık etmeyen de vardır. Aynı kesimlerle aynı sosyopolitiği paylaşanlardan “bir kısmı ise” doğru bilgi sahibi olmadıkları için “kendilerine verilen bilginin yahut haberin niteliğine göre” gider-gelirler. Böylelerinin, doğru ve doyurucu bilgiye sahip olmadıkları için iman ve küfür analizi yapmaları da hayli zordur. 

İslâm terminolojisinde sıkça kullanılan bazı prensiplerin, bazı kavramların, bazı terkiplerin ve bazı mesajların kimi çevrelerce kasden saptırılması, yukarıda zikrettiğimiz muarız kesimlerin temsil durumlarına göre değişir.

İnkarcı zümrelerden katı kalpli ve bağnaz olanlar için söz fayda vermez. Onları uyarıp uyarmamak durumlarını değiştirmez. Bu gerçek Bakara sûresinde açık olarak zikredilir (Bakara: 6-7). İslâm söz konusu olunca bu nevi inkarcı/İslâm karşıtı zümrelerden manipülasyon dahil, her türlü düşmanlık beklenir.

Ancak onlarla bir şekilde iç içe yaşayan ve aldıkları eğitim münasebetiyle veya sırf doğru bilgi sahibi olmadıkları için bu algı oyununa gelen insanların, bilhassa gençlerin ve çocukların durumu farklıdır. Bu insanların, çocukların ve gençlerin varlığını görmezden gelmek büyük haksızlık olur. Daha doğrusu, böyle bir bakış açısı müslümanca değildir!

O nedenle sırf bilgi sahibi olmadıkları için kimi bağnaz ve inkârcı çevrelerin algı oyununa gelen bu insanları açıkça ve yeterince bilgilendirmekle yükümlüyüz. Fakat bunu yaparken, dikkat edilmesi gereken önemli bir husus daha vardır: Tebliğ prensiplerine aykırı davranma hakkımız da lüksümüz de yoktur.

Zira tebliğe konu olan hususları zikrederken itici/tiksindirici üslup kullanmak, Allah’ın men ettiği bir durumdur. Dolayısıyla Allah’ın buyruklarını kendi arzumuza göre aktaramayız. O nedenle hem doğru ve doyurucu bilgi vermeliyiz hem de akla ve kalbe hitabeden doğru üslup kullanmalıyız. Şimdi bu beyanlardan birine kısaca değinelim: 

Tekbîr (ALLÂH-U EKBER)
Bu terkibin anlamı kısaca: En büyük olan Allah’tır.

Bunu yazılı veya sözlü olarak ilan eden bir insan; “Büyüklenme hakkı ancak Allah’ındır. Büyüklenmek benim ne haddime!” demiş olur. Temelde “Allah adını yüceltme” olan bu cümlecik, dolayısıyla insan için açık bir tevazu beyanıdır…

Savaş meydanlarında: Zaferin sahibi Allah’tır. Sevinç gerektiren durumlarda: Sevince garkeden Allah’tır. Bir sınavı başardığımızda: Başarmam için sebepleri yaratan Allah’tır. Daha benzeri pek çok işin evvelinde veya sonunda getirilen tekbirler, gerçek sebebin, tüm sebepleri yaratan sınırsız güç sahibi Allah olduğunu beyandır vesselam.

Savaş söz konusu olduğunda ise Tekbir; mü’minlere güven indiren, düşmana korku salan bir sesleniştir. Mü’minlere güven indirmesi, Allah’ın mü’minlerin yanında olduğu içindir. Düşmana korku salması; sınırsız güce dayanan, bu münasebetle korkusuz mücâhitlere dönüşen bir ordu görmüş olmalarındandır.

Tebliğ, inatçıl bir üslupla yürütülmez. O nedenle bu terkibi bir arada yaşamak durumunda olmamıza rağmen “bizden olmayan insanları korkutmak için inadına seslendirmek uygun olmaz. Halbuki bunu, onların anlayabileceği bir dille anlatmaya çalışırsak “tekbir getirmeyi sadece kurban keserken yahut cephede savaşırken” dile getirilen bir haykırış olduğunu zannedenlerin bilgi problemini de gidermiş oluruz.

 Böylece art niyetli ve katı kalpli inkarcılar için olmasa da, tekbir bilgisine sahip olmayan insanlardan “bir kısmının gereksiz ve anlamsız kaygısını” bertaraf edebiliriz. Zira bir çoğu için bilgisizlik, korku salan sebeplerden biridir.

                                      06.10.2020
                                    SALİH KÜÇÜK

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.